İslam Coğrafyası Alimleri

İslam Coğrafyası Alimleri

İslam coğrafyası, Atlantik’ten Pasifik’e kadar iki yüzyıldan az bir zamanda içinde yayılan bir medeniyetin açıklamasıdır aslında. İslam dininin yayılışı Arap gezginlerin İspanya’dan Hindistan ve daha ötesine yolculuklar ve araştırmalar yapmasını kolaylaştırmıştır.

İlk Yunan coğrafyacılarından sonra, coğrafya sahasında ileri giden ve bir çok eser telif eden İslam coğrafyacıları olmuştur. VIII. Yüzyılda Abbasi Devleti’nin kurulmasından sonra Çin, İran ve Hint astronomi ve coğrafi çalışmaları ile tanışan İslam dünyasında coğrafya ilerleme göstermiştir. Abbasiler döneminde IX. Yüzyıl ortalarında Irak’ta “tasviri coğrafya” okulu, X. Yüzyılda Orta Asya’da Belh’de ise “bölgesel coğrafya” okulu ortaya çıkmıştır. Irak Coğrafya okulu çalışmalarını genel ve tasviri coğrafya konularına ayırırken, Belh okulu Müslüman olmayan ülkeleri dışarıda bırakarak çalışmalarını İslam ülkeleri üzerine yoğunlaştırmışlardır. İslam ülkelerini iklimlere ayırdılar, her iklimin ayrı haritasını hazırladılar, yuvarlak olarak çizdikleri dünya haritasının merkezine de Mekke’yi yerleştirdiler.

Abbasi halifelerinden El-Memnun dünya hakimiyetini düşünen sultanlardan biri olarak coğrafya, harita ve haritacılıkla yakından ilgilenmiş, 70 kişilik bir müellif ekibine kendisine bir dünya haritası hazırlamalarını istemiştir.

İslam coğrafyasında Yunan, Roma, Çin döneminde olduğu gibi ticaretin (ve hatta siyasi, askeri) önemli bir faaliyet olmasına bağlı olarak fonksiyonel coğrafi bilginin gelişmesi yanında eser hazırlarken ne kadar çok ve titiz çalıştıklarına dair bilgiler de mevcuttur. Örneğin Makdisi (ö. 988) eserindeki bilgileri “ülkeleri dolaşarak, hükümdarlara hizmet ederek, meclislerde bulunarak, ticaret yaparak, herkesle sohbet ederek, karşılaştığı olayların sebeplerini anlayıncaya kadar elden gayreti göstererek” vs. topladığını ifade etmiştir.

İslam fetih döneminin başlarında bazı eski arşivler (İskenderiye’den geriye kalanlar) tahrip edilmiş olsa da daha sonra Kahire, Şam, Bağdat ve Granada bilim merkezleri haline gelmişlerdir. Aynı zamanda Araplar doğuyla ticari temaslar nedeniyle Çin’den gelen kültürel ve bilimsel etkilere de açık olmuşlardır.

Müslüman coğrafyacılar bir yandan Batlamyus’tan etkilenerek matematik coğrafya ile ilgilenirken, bir yandan da hem fiziki çevreleri hem de farklı insanların gelenek ve yaşam tarzlarını tasvir ve analiz eden etkileyici kitaplar yazmışlardır.

Ortaçağ İslam coğrafyacıları bu ilmi günümüz modern meslektaşları gibi, iyi tanımlanmış ve sınırları belli bir bilim dalı olarak tanımıyorlardı. Bundan dolayı coğrafyanın çeşitli dallarıyla ilgili hususlar, astronomi, kosmografya, felsefe, matematik coğrafya, tasviri coğrafya gibi çeşitli konular içinde ve seyahatnamelerde dağınık şekilde bulunuyordu. Eski Yunan dönemindeki “yerin tasviri” karşılığındaki coğrafi anlayışı devam etmektedir. Zaten İslam coğrafyası en fazla eski Yunan coğrafya eserlerinden etkilenmiştir. Bunlar içinde Batlamyus’un eserleri İslam coğrafyacıları tarafından defalarca çevrilmiştir. Eseri İslam aleminde Kitab-al Macitsi batı aleminde ise Almagest adı ile tanınmıştır. Ancak Batlamyus asıl şöhreti çağının son ve en büyük coğrafya kitabı daha ziyade bir harita tefsiri şeklinde ve giriş mahiyetinde yazılmış “Geographike Hyphegesis” adlı eseridir.

İslam coğrafyacılarının ilk çalışmaları (Ebul Kasım Ubeydullah bin Hurdadbih eseri Kitab el-mesalik el-memalik (847), El Yakubi ve eseri Kitab el-büldan (891), İbn Havkal ve eseri Kitabu suret el-arz) gibi daha öncekilerden alıntılardan oluşurken daha sonra gelen el-Makdisi’ninkiler tamamen yeni bir bakış açısı taşıyordu. (Ahsen el-tekasim) Çok seyahat eden bu coğrafyacı yazdıklarının tamamen kendi deneyimlerine dayandığını belirtmektedir.

İbn Hurdazbih (820-912)

İslam coğrafyasının babası olarak anılmakta ve Irak coğrafya ekolüne mensuptur. Bilinen dünyayı ilk tarif eden bu coğrafyacının eserleri günümüze gelememiştir.

Belhi (ö 934) ilk defa İslam ülkelerinin bölgesel haritalarını çizdi.(harita sf.63)
İstahri (ö. 950) İklim haritaları ile İslam ülkelerini 20 iklime ayırdı. (harita sf. 64) Eserinde yollar ve yerleşmeleri isimleri ile birlikte vermiştir. Ayrıca Horosan ve Türkmenistan çevresinin coğrafi özellikleri, yer altı zenginlikleri ve ekonomik faaliyetleri hakkında bilgiler vermiştir.

Mesudi (ö.957)

Orta Çağ Müslüman seyyahların en büyüklerinden biridir. İklimin insanlar ve suların hayvan yaşamındaki etkilerine dair konuları tartışmıştır. Kendi döneminde yaygın olan coğrafi bilgileri tenkit etmeden benimsemek yerine kendi deney ve gözlemleri ışığında yeniden tetkik etmiştir.

Makdisi (ö. X. Yüzyıl sonları)
Döneminde yapmış olduğu titiz çalışmalar ile bilinmektedir. İslam ülkelerini altısı Arap ve sekizi Acem olmak üzere 14 iklim bölgesine ayırmıştır. İklimler hakkında bilgi vermekle kalmayıp o iklimlerde yaşayan insanların sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel yönleri üzerinde de durmuştur. Kelime ve deyimlere özel manalar vererek ilk defa Arapça’da coğrafya terminolojisi oluşturmuştur.

İbn-i Sina- Avicenna (980-1037)

Eş-Şifa adlı eserinde yeryüzünün oluşması, bulutlar, çiğler, depremler, ülkelerin özellikleri, gökkuşağı, rüzgarlar, şimşek, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar gibi konulardaki görüşlerine yer vermiştir. Yeryüzünün güney kesiminin tamamen kara ya da sular altında bulunduğu şeklindeki yaygın görüşe karşı çıkmış ve sıcaklığın şiddeti sebebi ile güney bölgelerin meskun olmadığını düşünenlerin hata ettiğini belirtmiştir.

Biruni (973-1048)

Çalışmalarını binli yılların başında yapan Ahmed el-Biruni, İslam aleminin yetiştirdiği en büyük bilim adamlarından biridir. Kara ve denizlerin dağılışı adıyla hazırladığı dünya haritası 1029 yılına aittir. Astronomi, fiziki ve matematik coğrafyaya orijinal katkılarda bulunmuştur. Dünyanın şekli ve kainattaki yeri hakkında doğru fikirlere sahiptir. Dünyanın küre şeklinde olduğunu ancak bu kürenin üzerindeki dağlar ve çukurlar sebebi ile engebeli bir yüzeye sahip olduğunu düşünmektedir. Biruni’ye göre yeryüzündeki kara parçaları her taraftan okyanuslarla çevrili idi. Güney yarımküre sularla kaplanmıştı ancak içinde adalar bulunmaktaydı. Yaptığı tortul gözlemleri ile şu an Hindistan’ın olduğu yerde geçmişte deniz olduğunu ileri sürerek modern jeoloji kavramı olan “tethys” önceden tanımlıyordu. Matematik coğrafya konusunda dünyanın çapı, çevresi, yüzölçümü, hacmi gibi ölçümler ile ekliptik eğimi doğru olarak hesaplamıştır. Küre şeklinde olduğunu kabul ettiği Dünya üzerinde bilgileri, düzlem üzerine aktarırken ilk defa küresel trigonometriyi kullanmış ve ilk defa “ufuk derinliği” kavramını ortaya atmıştır. Dünyanın çevresini hesaplamış ve 41.297 km olarak bulmuştur. (40.075)

El İdrisi (1099-1180)

Sicilya kralı ile olan dostluğu sayesinde diğer Arap coğrafyacıların aksine Hristiyan batının üzerinde etkisi fazla olan bilim adamlarından biridir. Daha önce Arap gezginlerinin ulaşamadığı Avrupa’nın çeşitli yerleri hakkında bilgi toplamış, dünyanın diğer kısımları ile ilgili olanları bir araya getirerek gümüş bir düzlem üzerinde haritasını hazırlamıştır. Haritasına eşlik eden kitabında coğrafi tasvirlere yer vermiştir.

Roger’in Kitabı isimli “Kitabu Nüzhet el-müştak fi ihtirak el-afak) isimli eseri Ortaçağ’da İslam dünyasında yazılmış yerkürenin genel ve sistematik coğrafyası üzerindeki en kapsamlı çalışmalardan biridir. Kitap için hazırlanan 70 paftalık Dünya haritası o döneme değin bilinen bir Dünya’nın mükemmel tasvirini vermeyi amaçlayan kapsamlı bir çalışmadır.

Kitabın önsözünde görevinin harita üzerinde gösterilen şehirler ve toprakları tasvir etmek, tarım ve yerleşmelerin yapısı ile denizler, dağlar, ovaların uzantısını ortaya koymak olduğunu yazıyordu. Dünyayı böldüğü 7 iklim içinde yaşayan insanların ürünleri, el sanatları, aldıkları-sattıkları mallar, gelenekleri görenekleri, dinlerini de ayrıntılar arasında gösteriyordu.

Onikinci yüzyılın ilk yarısında Avrupa’yı anlatan bu çalışmadan başka çalışma yoktur. Bu da İdrisi’nin Palermo’da yaşamış olmasına bağlanmıştır.

Ebülfida (1273-1331)
Takvimu-l büldan adlı eserini 1321 yılında tamamlamıştır.
Eserde yeryüzü ve özellikleri, bunların ölçülmesi, denizler, göller, nehirler ve dağlar gibi unsurların anlatıldığı uzun bir girişten sonra şehirler ele alınmıştır. Bakış açısı 28 iklim bölgesine göre belirlenmiştir. Her bölgenin genel özellikleri verilmiş sonra şehirler incelenmiştir. İnceleme şekli ise önce enlem-boylamlar verilmiş daha sonra şehre ilişkin elde edilebilen bilgiler sıralanmıştır. Suriye, Mısır, Hicaz’ın bir kısmı kendi bilgileri ile şekillenirken, diğer yerler için ise İbn. Havkal, El İdrisi, İbn. Hudradbih gibi İslam coğrafyacılarından bol bol etkilenmiştir.

İbn Batuta (1307-1377)

Arap gezginleri arasından en bilinenidir. Tanca doğumlu ve coğrafya serüveni hac için yola koyulması ile başlıyor. Seyahatleri 30 yıl süren gezgin ya da gezginler prensi de sayılan Batuta geniş seyahatlerini 1357 yılında tamamlamıştır. Hindistan, Anadolu ve Afrika ile ilgili tasvirleri hem çok ayrıntılı hem de çok önemlidir. Batuta Delhi hükümeti tarafından Çin’e elçi olarak gönderilmiş ve doğuya olan yolculuğu bu vesileyle Maldiv Adaları ve Seylan’ı da ziyaret etmiştir.

İbn Haldun (1332-1406) :
Tarihçi, tarih felsefecisi, sosyolog olarak nitelendirilmekle birlikte bazen coğrafyacı olarak da nitelenir. Mukaddime adlı eserinde XIV. Yüzyıl Arap coğrafyasını çok iyi yansıttığı ileri sürülür.

Daha çok devletlerin yükseliş ve çöküşleri üzerinde dururken, etkin güçleri incelemiş ve bu bağlamda çevre koşullarını ele almıştır. Medeniyetlerle iklim, medeniyetlerle tarım arasında ilişkiler kurmuştur.

İbn-Haldun’un coğrafyacılar arasında kabul edilmesinde rol oynayan etmen, kitabının ilk bölümünde yer alan Batlamyus ve el İdrisi’den yararlandığı, dünyanın çeşitli kesimlerine ilişkin tasvirleri ve haritasıdır.

Medeniyetlerle iklim koşulları ve fiziksel çevre arasında kurduğu ilişkiler coğrafyadaki çevreci determinist akım üzerinde oldukça önemli etki yapmıştır. Ona göre fiziksel çevre insanları toplumsal ve siyasal gruplar halinde bir arada yaşamaya zorluyordu.

Dünyayı bir küre şeklinde ve sularla çevrili olarak tanımlıyordu. Yedi tarımsal bölgeye ayırdığı dünyanın en kuzey ve güney kuşakların en az nüfuslu ve en az medenileşmiş yerler olduğunu öne sürüyordu. Ona göre güneyde hava çok sıcaktı, kuzeyde hava çok soğuktu. O nedenle medeniyet “medeniyet üçüncü ve altıncı kuşaklar arasında yer alıyordu.”

İklim insan karakteri üzerinde de etkilidir düşüncesine bağlı olarak kıyılar ve güney bölgelerde yaşayan insanlar daha neşeli olurken, soğuk, tepelik ve dağlık bölgelerde yaşayanlar üzgün ve keyifsiz görünüyorlardı.

Zencilerin karalığının Nuh’a kadar gitmediğini yaşadıkları ortamın havasının bileşimine, güneş ışığının şiddetine ve yazın şiddetli sıcaklarına dayandığını düşünmüştü. Bunun tersine soğuk bölgelerde yaşayanlar da beyaz tenli, mavi gözlü, sarı saçlı idiler. Bu ikisi arasında kalan bölgede yaşayan insanlar “fiziksel olarak, karakter ve yaşam tarzı bakımından ılımlı” insanlar tarafından yerleşilmiş ve peygamberlik, dinsel gruplar, hanedanlar, ülkeler, şehirler, tarım, görkemli sanat eserleri “tüm doğal koşulların medeni bir yaşam için uygun olduğu” orta kuşaklarda yer alıyordu. Bu tür fikiler coğrafi düşünce üzerinde çok uzun süre etkili olmuştur.

Avrupa’da bilimin durduğu dönemde İslam coğrafyacıları coğrafyaya önemli katkılar yapmıştır. Aynı dönemde Çinli coğrafyacıların da katkıları göz önüne alındığında;

Çinliler, bilgileri daha çok imparatorlarının isteklerini yerine getirmede kullanmaktadır. Bu nedenle toprakların kartografik sunumlarında büyük ilerleme kaydetmişler ve toprakların insan ve fiziksel kaynaklarını inceleyen hesaplar yapmışlardı. Buna karşılık İslam bilimi büyük ölçüde dinsel taleplerden etkilenmiştir. Astronomi için son derece geçerli olan bu duruma karşılık topografik hesaplar ve kartografik beceriler ise İslam dünyasını birleştirmek amacı ile kullanılmıştır.

Türkler’de (Osmanlılar’da) Coğrafya ve Kartografya

Türkler Orta Asya’da oldukça geniş bir coğrafyada hareketli bir yaşam biçimi benimsediklerinden coğrafi bilgilerinin az olması düşünülemeyecek bir durum olmasına rağmen yazılı eserler olmayışı dolayısıyla Osmanlı öncesi Türklerin coğrafi bilgilerine dair eser yok denecek kadar azdır. Var olanlardan en önemlisi ise aslı sözlük olan içinde coğrafi bilgiler olan Divanü Lügatit Türk’tür.

Kaşgarlı Mahmud (1008-1075)
Divanü Lugati’t Türk aslında bir lehçe sözlüğü olmasına rağmen, yer isimleri ve Orta Asya’nın coğrafi özellikleri üzerine zengin bilgiler ihtiva eder.
Kitaptaki dünya dil haritası (sf. 67) İslam haritacılığında eşine az rastlanan bir örnektir. Balasagun’un merkezde olduğu bu haritada kabilelerin yerlerini ve çevrelerini gösterir. Uzakdoğu tanıtılırken ve çizilirken Müslüman coğrafyacıların eserleri kullanılırken, Türklerin yaşadıkları bölgelere ilişkin bilgiler Kaşgarlı Mahmut tarafından toplanmıştır. Renkli olarak hazırlanan bu harita Türkler tarafından çizilen ilk Dünya haritasıdıri ve muhtemelen Biruni’den alınmıştır.

Modern coğrafyanın kurulmasından önce Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı’da da coğrafya da çok geniş manada kainatı tasvir eden bir mahiyette idi. Bir taraftan kozmografya adı altında matematik coğrafya, diğer taraftan tarih ile örülmüş bir şekilde memleket ve insanlarını tasvir eden bölgesel-ülkeler coğrafyası, coğrafya ilminin konusunu teşkil ediyordu. Osmanlı coğrafyacıları başlangıçtan 17. Yüzyıla kadar büyük İslam coğrafyacılarının, 17. Yüzyıl sonrasında ise batılı coğrafyacıların eserlerini tercüme etmek ve onları genişletmek vasıtasıyla yeni eserler oluşturmuşlardır. Osmanlıların coğrafya ile ilgili bilgilerin ilk kaynağı Semerkand İslam astronomi ve coğrafya ekolüdür. Bu ekol Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Sinan Paşa, Bursalı Musa Kadızade, Molla Lütfi ve Mirim Çelebi gibi bilim adamları vasıtası ile Osmanlı coğrafyasının oluşmasında önemli katkı vermiştir.

Osmanlılarda medreselerde coğrafya dersinin olmayışının da etkisi ile coğrafya eser sayısı diğer bilimlere göre azdır. Bilimsel amaçlardan ziyade pratik faydaları için coğrafya eserleri yazılmıştır. Bu faydalar ilk olarak fetihleri kolaylaştırmak ve fethedilen yerleri idare etmek olarak ifade edilebilir. Ayrıca yazılan eserler vasıtası ile padişah, vezir ve ileri gelen devlet adamlarının ilgisini çekerek mevki, makam ya da maddi kazanç sağlamak için de eser yazılmış. Maddi kazanç dışında manevi beklentileri olanlar da kitabı okuyacakların hayır dualarını almak veya İslam’da her şeyin bir zekatının bulunduğunu, bilimin zekatının da kitap yazmak olduğunu düşünerek eserler yazmışlardır.

Osmanlı coğrafya eserleri genel olarak, dünya coğraya literatürüne metodolojik açıdan pek fazla katkı yapmamış, eserleri yazanlar kendi gözlem ve araştırmalarını çok az katmış ya da hiç katmamışlardır.

Osmanlı medreselerinde coğrafya dersi II. Meşrutiyetin ilanından sonra 1910 tarihinde Şeyhülislam’dan fetva alındıktan sonra ancak 1915 yılından itibaren okutulmaya başlanmıştır.

Osmanlı Devleti’nin büyümesi hem denizden hem karadan birçok devletle komşu olması , gerek ekonomi gerekse siyasi olarak coğrafyanın özellikle deniz coğrafyacılığının gelişmesini zorunlu kılmıştı. Atlas Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na kadar çok geniş bir sahanın kontrol ve idare edilmesi söz konusu idi.

Mekan bilgisi matematik yolu ile ve Semerkant ekolünün etkisi ile astronomi ve matematik coğrafya şeklinde çalışmalara girmeye başlamıştı.

Fatih Sultan Mehmedi başta Batlamyus’un coğrafya ile ilgili çalışmaları ile başka bazı eserleri aslından tercüme ettirmiştir. Osmanlı literatürüne coğrafya kelimesi de ilk defa Batlamyus’un “Geographike Hypgegesis” adlı eserinin Arapça’ya “Tercüme-i Coğrafya-yı Batlamyus” çevrilmesi ile birlikte girmiştir.

Devlet sınırlarının genişlemesi ile birlikte büyük deniz yolculukları yapan denizciler çalışmalarını harita ve kitaplara dökmüşlerdi. Bunların en önemlisi elbette ki Piri Reis’tir.

PİRİ REİS (1470-1554)

Osmanlı’da haritacılığın Piri Reis ile başladığı kabul edilir.
Haritaları gerekli bilgiler ile birlikte Kitab-ı Bahriye’de toplanmıştır.
Ünlü haritasını padişah Yavuz Sultan Selim’e sunmuştur. (1517)
Haritası hem doğruluk hem de çizim metodu olarak çok iyi ve çağını aşan bir eserdir. 30 civarında farklı kaynaktan faydalanılarak çizilmiştir.
1513 yılında hazırladığı harita gibi 1528 yılında hazırladığı ikinci haritasının da sadece 1 parçası günümüze ulaşmıştır.

Seydi Ali Reis
Hint Okyanusu’ndaki gezi ve savaşlarını haritalarla birlikte Mir’at al-mamalik’te toplamıştır. Eseri Almanca, Fransızca ve İnglizce’ye çevrilmişti. Eseri bir tür seyahatname olmakla birlikte şiir biçiminde yazıp padişaha sunmuştu.

Astronomi ve deniz coğrafyası ile ilgili en önemli eseri “Muhit” tir. 1554 yılında tamamlamış, kısmen kendi deneyimlerine ama büyük ölçüde daha önce yazılmış eserlere dayandırılmıştı. Eserin fiziki coğrafya bakımından önemli kısımları Von Hommer tarafından İngilizce’ye çevrilmişti. Katip Çelebi Cihannuma’yı yazarken Cava, Sumatra ve Seylan ile diğer bazı adalar hakkındaki bilgileri Muhit’ten almıştır.

KATİP ÇELEBİ

XVII. yüzyıl bir çok eser vermiş olan Katip Çelebi’nin yüzyılı olmuştur.
Cihannuma Osmanlı ülkelerinin yegane sistematik coğrafya kitabı olarak ifade edilmekle birlikte eksik ve yanlış bilgilerle de tanınmıştır. Cihannuma’yı başlangıçta bir kozmografya kitabı olarak düşünmüşse de Mercator’un Atlas Minor adlı eserinde istediği bilgilerin çoğunun bulunduğunu öğrenmesi üzerine yazmaya ara vermiş daha sonra devam etmiştir.

İkinci basımda coğrafi bilgileri kıtalara göre ayırması onu hem önceki baskısından hem de diğer coğrafya kitaplarından ayıran bir özellik olmuştur. 5 kıta altıya bölünmüştü; Avrupa, Asya, Afrika, Amerika, Macellanika-Avustralya ve Kutuplar.

Türk matbaacılığının 11. eseri olan Cihannuma, İbrahim Mütefferika tarafından Katip Çelebi öldükten 75 yıl sonra 1732’de harita ve metin eklemeleriyle yayınlanmış ve daha sonraki coğrafyacılar için önemli bir kaynak teşkil etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir